Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Was it you or my solitude?
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
We used to open our rusty eyes in pitch black
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
A curse on our lips from last night
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Galleries, promenades, arts
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
My purpose, my day, was to take you out among people
Yakanda bir amonyak çiçeği
An ammonia flower on your collar (1)
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
My solitude, my sloppy countess
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
The more we are humiliated the better.
Kumkapı meyhanelerine dadandık
We frequented the kumkapi taverns (2)
Önümüzde; altınbaş, altın zincir fasulye pilakisi
Altinbas; golden chain and bean salad before us (3)
Ardımızda görevliler hızır paşalar
Officials/waiters and hizir pasas behind us (4)
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
They used to find my carcass offshore in the mornings
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
So warm were the hands of garbage men
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
I used to cuddle you with the hands of garbage men
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
My solitude, my shrubby-haired one
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
The worse we stink the better.
Baktım gökte bir kırmızı, bir uçak
I looked up, a red in the sky, a plane
Bol çelik, bol yıldız, bol insan
Plenty of steel, plenty of stars, plenty of people
Bir gece sevgi duvarını aştık
One night we passed beyond over the wall of love (5)
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
So clean and distinct was where I fell
Başucumda bir sen varsın bir de evren
Next to me is only you and the universe
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
I don't count those whom I resurrected with my deaths
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
My solitude, my plural songs,
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
The more we live without lies the better.