Bana memleket bana su bana tat bana uyku bana rüzgar gibi gelen sevgilim
You're like hometown to me,water to me,flavour to me,sleep to me,wind to me my darling
Gülüşünü küçük bir çocuktan alan
You take your smile from a little child
Yastıkta başının bıraktığı ize kurban olduğum
I can die just for the trace that your head left in pillow
Eser durursun hafızamda ve orada hiçbir şey yok senden önceme ve sana ait olmayan
You're blowing in my memory and nothing is in there but you
Ne güzel şey seni sevmek
What a beautiful thing to love you
Elleri küçük sevgilim ne güzel şey seni hatırlamak
My darling with little hands,what a beautiful thing to remember you
Etimde soğuk kara saplı bir bıçak gibi değil
It's not like a cold black haft in my body
Hasret ateşiyle dövülmüş sımsıcak bir demir gibi
It's like an iron forged with fire of longing
Ne güzel şey düşünmek seni
What a beautiful thing to think of you
Bunca kalabalıkta ve bunca yorgunluklarımın içinde
In all this crowd and in all my tiredness
Son hasretim
My last longing
Sana olan hudutsuz sevdamı
I can tell you about my limitless love
Manolya kokulu başını kollarımın arasına alıp
if I hold your magnolia scented head in my arms and
Senin o memleket gözlerine saatlerce bakmalıyım ki anlatabileyim
look at your hometown eyes for hours
Senin yanı başında ve şefkat dolu göğsünde uyumalıyım
I should sleep right beside you and in your compassionate chest
Çünkü ben senin her yanı çiçek açmış yemişlerle dolu fidana benzeyen güzel yüzüne hasret yaşayamam
Cause I can't live in longing of your beautiful face which is like
Keşke bu gece bir gelincik çiçeği takabilseydim yakana Karadeniz'in bahçelerinden
I wish I could put a poppy flower to your neck at this night
En güzel bestelerimi yalnız sana söyleyebilseydim bu gece
from the gardens of Blacksea
Mehtap uyanmadan güne merhaba diyebilseydim
I wish I could tell my greatest compositions only to you at this night
Okyanus kalbinde bir yelkenli gibi sarhoş olup sahillere vurabilseydim
I wish I could say hello to the day before the moon wake up
Açmaya duran gülüm
My blooming rose
İşitiyor musun beni
Can you hear me?
Ustanın deyimiyle şu kainat denen nesnenin içinde
With the saying of wise,in this object that is called universe
En çok sevdiğim yürek üzerine en çok titrediğim insan kalbi Senin göğsünün içine takılı olanıdır
The heart that I love most and I cherish most is the one that
Anası bana bir oğlancık doğurdu kaşsız sarı bir oğlan Masmavi kundağında yatan bir nur topu üç kilo ağırlığında
**His mother gave me a son with blond hair and no eyebrows
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Kore'de
When my son was born,children were born in Korea
Sarı ay çiçeğine benziyorlardı
they looked like a sunflower
Makartır kesti onları
MacArthur* killed them
Gittiler ana sütüne bile doyamadan
they were gone before they had enough mother's milk
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Yunan zindanlarında
When my son was born,children were born in greek
Babaları kurşuna dizilmiş
dungeons
Bu dünyada birinci görülecek şey diye demir parmaklığı gördüler
their fathers were killed by a firing squad
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Anadolum'da Mavi gözlü kara gözlü ela gözlü bebeklerdi
When my son was born,children were born in my Anatolia
Bitlendiler doğar doğmaz
They were babies with blue eyes,dark eyes,hazel eyes
Kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden
they got lice as soon as they were born
Benim oğlan benim yaşıma bastığı zaman ben bu dünyada olmayacağım evet
When my son come to my age,I won't be in this world yes
Ama harikulade bir beşik olacak dünya
but world is gonna be a wonderful cradle which
Siyah beyaz sarı bütün çocukları sallayan
rocks black white blond all the children
MAVİ ATLAS DÖŞELİ bir beşik
a cradle fitted with blue atlas**
Son hayalim son hasretim son sözüm
My last dream,my last longing,my last word
Nartanem yutkunuşum uyanışlarımın en güzeli
My pomegranate seed,my swallow,finest of my wakenings