umutsuz bir sonbahar günüydü
It was a bleak autumn day
çocukları uyurken çıktılar
They left while their children sleep
ereğli sokaklarına
To the streets of Ereğli (a city known with its coal mines)
üzülmez'e gidiyorlardı
To Üzülmez they were going
kır düşmüştü kemikten şakaklarına
Hair on their boned temples turned grey
diverekli kazmacı ali çakır ömrü kahır
Ali Çakır, sapper from Diverek, his life a complete sorrow
çehresi bakır, elleri nasır, yatağı hasır
His face is copper, his hands are callus, his bed is straw
yanında tırnaklarını maden ocaklarında kazma etmiş hakkı kaya
Beside him Hakkı Kaya, who used his fingernails as pickaxe in mines
sevgili topraklarda yürüyorlar yaya
They were walking on lovely lands
onlara deniz kaya, yer kaya, gök kaya
Sea is stone for them, and the land and the sky
son sigaralarını bir lamba gibi yaktılar ağızlarına
They lit their last cigarettes like lanterns
oturdular kuru yapraklı hazan ağacı altına
They sat down below an autumn deadwood
etraf ıssızdı, toprak susuzdu
Everywhere was deserted, soil was waterless
en dertli olanı çaycuma'lı ali uslu'ydu
The ost distressed one was Ali Uslu from Çaycuma
giderim bende bende
They sang the song together
bir arzum kaldı sende
I will leave this place as well
türküsünü söylediler hep birlikte
I only have one wish left in you
yürüdüler el ele
They walk hand in hand
gidiyorlardı cennet bahçelerine
They were going to the Garden of Eden
her yıl şehit düşen kömür işçilerine kavuşmak inancı içinde
With the hope of reaching other mine workers, who martyrise every year
yürüdüler yürüdüler dilaver kömür ocağına geldiler
They walked and walked and arrived at Dilaver mine
hakkı dedi ali satılmış dedi hakkı önleri toz dumandı
Hakkı! cried Ali, Satılmış! cried Hakkı, their surrounding was brownout
etrafı karanlıktı
It was dark and narrow
sarsıldı topraklar kömür o canavar
Soil was shaken, that monster was coal
bağırdı kardaşım vay anam yandım
My brother he shouted, I am badly hurt
verdiler el ele gönüller gönüle
They held hands, heart by heart
sonra sarıldılar kömürün ateşine, kibrit oldular
Then they embraced the coal fire, became matches
yok oldular, var oldular
They perished, they came into being
işçiden yana yeraltında bir dünya var
For the workers, there is a world underground
bir dünya var bir dünya var bir dünya var
There is a world, there is a world, there is a world