Bu buhran, bu iğrenç
This depression, this hideous
Sonu gelmez düşünceler
These never ending thoughts
Bu inat, bu utanç
This obstinacy, this shame
Bitmek bilmeyen saatler
Never ending hours
Yaşamak istemiyorum
I don’t want to live
Kendimi yeyip bitirirken
Eating myself out
Yaşamak istemiyorum
I don’t want to live
Elim kalem tutmazken
Nothing to write
Yeter! Çığlığımı duy
Enough! Hear me screaming
Al canımı! Neyi bekliyorsun
Take my life! What are you waiting for
Ey Ecel! Neyi!
Oh Fate! What for!
İntihar etmemi mi
My suicide?
Çok beklersin...
In your dreams...
Kendi canımı alacak kadar
Do you think I’m so weak to
Aciz mi sandın
Kill myself
Kendi canımı alacak kadar
Don’t I have an existence to
Yok mu varlığım bu dünyada
Kill myself
Yok mu hissedilmiş yoksa? Öyle.
Or was it felt as nonexisting? It is.
Farklı olmak bir ayrıcalık değil
To be different is not a privilege
Canım Memleketimde
In my dear country
Aksine bir fazlalık,
It is an excess on the contrary,
Sökülmesi öldürülmesi gereken.
That needs to be ripped and killed.
Yok edilmesi, yerle bir edilmesi gereken
To be demolished, torn down
Bir leke sadece.
Just a stain
Bir lekeyim ben Antalya'da
I am a stain in Antalya
Akdeniz alamaz üzerimdeki fazlalığı
Mediterrean cannot bear the excess of me
Yüce akdeniz bile beyhude.
Even the mighty Mediterrean is vain.
Beyhude, kifayetsiz, yoksun!
Vain, deficient, deprived!
Ben yok olmak isteyen,
I am the one seeking for disappearance,
Yok edilmek istenen
That wanted to be eliminated
Her görüldüğünde iğnelenen
Ironized all the time
Bir defo, bir lekeyim.
A flaw, a stain I am