Sabah yine erkenden kalktım
I woke up early in the morning
İşe gidecektim, hanım masayı hazırladı
I was to go work, my wife prepared the breakfast
Zaten evde fazla bir şey yoktu
We had not much thing to eat already
Zeytin, peynir bir kaç öteberi işte
Olive, cheese vesaire
Oğlan harçlık istedi,
My son wanted pocket money
Cebimdeki son on lirayı da verdim
I gave him my last ten turkish liras
Biraz gücendi ama başka param yoktu ki
He huffed, but I have nothing more to give
Oğlum bugün de idare et, yarın yömiyemi alıcam dedim
'Son, manage it few days more, I'll take my wage tomorrow' I said
Çıktım evden, gittim madene
I left home, I went mine
Yine her zamanki gibi çok sıcak olan maden
Mine was very hot as always
Nedense bugün biraz daha sıcaktı
But today it was hotter
Anlam veremedim ama zaten bunu düşünemezdim
Wasn't able to understand why, but I couldn't think of it
Öğlen paydosu bugün biraz daha erken bitti
Our lunch break has ended a little earlier
Usta başı hepimizi azarladıktan sonra indik madene
After the supervisor scolded all of us, we went down to the mine
Ah gerçekten bugün çok daha sıcaktı
Ah, today was really hotter
Bir Mayıs günü değil sanki Ağustıs gibiydi
It was not like a day of May, twas like an August day
Derken bir ses duyduk, pat diye
Suddenly we heard a noise
Maden yıkılıyordu, ardından sıkışan metan gazı patladı
Mine was crumbling we thought, afterwards the coal gas exploded
Ben biraz daha yukarıda olduğum için, sadece hissetmekle kaldım
I could only feel it because I was higher,
Metan gazı arkadaşlarımı yakıyordu, çünkü aşağıdan gelen yanık et kokusu vardı
The coal gas was burning my friends,
Sonra tavan üzerimize çöktü, arkadaşımın göbeğini delip geçti
The ceiling fell down on us, a plank pierced my friend
Ahmetti bu, 2 aylık kızı vardı, ahmet dedim, kardeşim
It was ahmet, who has a two month aged girl, 'Ahmet, brother'
Kaç sen dedi, ne kaçması ahmet delirdin mi sen
'Run' he said, 'Run?! Ahmet are you out of your mind' I can't leave you
X sen git diyorum sana ben zaten ölmüşüm
X you go I'm saying, I'm already dead
Ağlamaya başladım, sonra kaçmaya başladım, kurtulmuştum
I started to crying, I started to running, I survived
Yukarı çıktığımda öksürmeye başladım, bayıldığımı hissettim
When I reached the surface, I started to coughing, I felt I was fainting
Ayıldığımda çevremde onlarca itfaiye, ambulans ve polis arabası gördüm
I saw numerous of firefighters, ambulances and police cars
Ahmetin eşi karşımdaydı, X abi nerede ahmet o da kurtuldu mu nolur bana cevap ver
Ahmet's wife was in front of me, 'X, where is ahmet, did he survive like you, I beg you to answer'
Hıçkırarak ağlamaya başladım, zaten boğazıma fil oturmuş gibiydi cevap veremezdim
I started to sobbing, I couldn't answer her
Anladı o an, kucağında emzikli bebesi de anlamış gibiydi ikisi iki yerden ağlamaya başladılar
She understood at that moment, she was taking her baby, baby seemed understood as well, both of them started to crying
'Ey şimdi yerinde rahatça oturan, o baştakiler' dedi içimden bir ses
Ey, the government, I said
'Rahat mısınız yerinizde kıçınıza batmıyor mu o patron sandalyeleriniz
Are you in peace there, thes seats which you sit on, don't sting you?
Yüreğinize saplanmıyor mu ahmete saplanan kalas, ne mutlu sizlere'
The plank which pierced Ahmet, doesn't pierce your hearts? Bastards?
Bir güvercin uçtuğunu gördüm hastanenin penceresinden ağzında bıçak vardı
I saw a dove's flying, it was holding a knife on his mouth to stick in the
Yetimin, muhtacın, işçinin, emekçinin, emeklinin emeğini çalanların yüreğine saplamaya
people's heart who are stealing the rights of orphans, needies, workers, retireds