Translation of the song Kömür artist Deniz Selçuk

Turkish

Kömür

English translation

Coal

Sabah yine erkenden kalktım

I woke up early in the morning

İşe gidecektim, hanım masayı hazırladı

I was to go work, my wife prepared the breakfast

Zaten evde fazla bir şey yoktu

We had not much thing to eat already

Zeytin, peynir bir kaç öteberi işte

Olive, cheese vesaire

Oğlan harçlık istedi,

My son wanted pocket money

Cebimdeki son on lirayı da verdim

I gave him my last ten turkish liras

Biraz gücendi ama başka param yoktu ki

He huffed, but I have nothing more to give

Oğlum bugün de idare et, yarın yömiyemi alıcam dedim

'Son, manage it few days more, I'll take my wage tomorrow' I said

Çıktım evden, gittim madene

I left home, I went mine

Yine her zamanki gibi çok sıcak olan maden

Mine was very hot as always

Nedense bugün biraz daha sıcaktı

But today it was hotter

Anlam veremedim ama zaten bunu düşünemezdim

Wasn't able to understand why, but I couldn't think of it

Öğlen paydosu bugün biraz daha erken bitti

Our lunch break has ended a little earlier

Usta başı hepimizi azarladıktan sonra indik madene

After the supervisor scolded all of us, we went down to the mine

Ah gerçekten bugün çok daha sıcaktı

Ah, today was really hotter

Bir Mayıs günü değil sanki Ağustıs gibiydi

It was not like a day of May, twas like an August day

Derken bir ses duyduk, pat diye

Suddenly we heard a noise

Maden yıkılıyordu, ardından sıkışan metan gazı patladı

Mine was crumbling we thought, afterwards the coal gas exploded

Ben biraz daha yukarıda olduğum için, sadece hissetmekle kaldım

I could only feel it because I was higher,

Metan gazı arkadaşlarımı yakıyordu, çünkü aşağıdan gelen yanık et kokusu vardı

The coal gas was burning my friends,

Sonra tavan üzerimize çöktü, arkadaşımın göbeğini delip geçti

The ceiling fell down on us, a plank pierced my friend

Ahmetti bu, 2 aylık kızı vardı, ahmet dedim, kardeşim

It was ahmet, who has a two month aged girl, 'Ahmet, brother'

Kaç sen dedi, ne kaçması ahmet delirdin mi sen

'Run' he said, 'Run?! Ahmet are you out of your mind' I can't leave you

X sen git diyorum sana ben zaten ölmüşüm

X you go I'm saying, I'm already dead

Ağlamaya başladım, sonra kaçmaya başladım, kurtulmuştum

I started to crying, I started to running, I survived

Yukarı çıktığımda öksürmeye başladım, bayıldığımı hissettim

When I reached the surface, I started to coughing, I felt I was fainting

Ayıldığımda çevremde onlarca itfaiye, ambulans ve polis arabası gördüm

I saw numerous of firefighters, ambulances and police cars

Ahmetin eşi karşımdaydı, X abi nerede ahmet o da kurtuldu mu nolur bana cevap ver

Ahmet's wife was in front of me, 'X, where is ahmet, did he survive like you, I beg you to answer'

Hıçkırarak ağlamaya başladım, zaten boğazıma fil oturmuş gibiydi cevap veremezdim

I started to sobbing, I couldn't answer her

Anladı o an, kucağında emzikli bebesi de anlamış gibiydi ikisi iki yerden ağlamaya başladılar

She understood at that moment, she was taking her baby, baby seemed understood as well, both of them started to crying

'Ey şimdi yerinde rahatça oturan, o baştakiler' dedi içimden bir ses

Ey, the government, I said

'Rahat mısınız yerinizde kıçınıza batmıyor mu o patron sandalyeleriniz

Are you in peace there, thes seats which you sit on, don't sting you?

Yüreğinize saplanmıyor mu ahmete saplanan kalas, ne mutlu sizlere'

The plank which pierced Ahmet, doesn't pierce your hearts? Bastards?

Bir güvercin uçtuğunu gördüm hastanenin penceresinden ağzında bıçak vardı

I saw a dove's flying, it was holding a knife on his mouth to stick in the

Yetimin, muhtacın, işçinin, emekçinin, emeklinin emeğini çalanların yüreğine saplamaya

people's heart who are stealing the rights of orphans, needies, workers, retireds

15 Mayıs 2014

15 May 2014

No comments!

Add comment